Read 12mins

Kalbin Yankıları: Mevlana’nın Bilgeliğiyle Dinlemeyi Kucaklamak

Blog

Author

Merve Çağlar

Keywords

Relationships
Self-awareness
Spirituality
Nature

*Bu, Merve Çağlar’ın, Eskişehir Mevlevihanesi Kültürel Derneği tarafından düzenlenen Hz. Mevlana Semineri’nde yaptığı konuşmanın transkriptidir.

Mevlana’nın Mesnevi’si ‘Dinle’ ile başlar. Bu ilhamla, eğer hepimiz kalbimizin kulağıyla dinlesek ve bu fikir etrafında büyük bir uluslararası Vakıf kursak, dünyada neler olabileceğini düşündük: V Vakfı.

Mevlana’nın öğretilerinin, günümüz dünyasının karşılaştığı sorunlara en iyi ilaç olduğuna inanıyoruz.

Mevlana’nın öğretilerine hayatını adamış akademisyenlerin önünde konuşmak zorlu bir durum, ancak aynı zamanda gurur verici ve aydınlatıcı da.

Buraya geldim,

ama Mevlana’nın dediği gibi, ‘Konuşmak için önce dinlemek gerekir. Dinlemenin kapısından konuşma mahallesine girin.’

Ben burada cömertçe sizi dinlemek için bulunuyorum. Sizden öğrenmek, burada havayı solumak, ilhamınızdan ilham almak ve paylaştıklarınızı dünyaya yaymak için çalışmak niyetindeyim. Onun dediği gibi, cömertçe sizi dinliyorum, Mevlana’nın öğretileriyle kulaklarımı süslemek, onun sözlerini zihnim ve hayatım için bir rehber yapmak için.

‘Dinle ve kulağını onunla süsle. O sözleri zihnin için bir rehber yap.’

Kendi yolculuğumdan bahsedeceğim. Vuslat adında bir Vakfın yöneticisiyim ve vakfımızın adının ‘Vuslat’ olmasının nedeni, kurucusunun Vuslat Doğan Sabancı olması değil – ki bana sorarsanız, kurucumuzun adının Vuslat olması da bir tesadüf değil, ilahi bir çağrıdır – ama ‘kalbimizin kulağıyla dinleyerek [cankulağıyla dinleme]’, kendimizle, birbirimizle ve doğayla birleşebileceğimize ve böylece dilimizdeki güzel ifadesiyle ‘Vuslat’a (yeniden buluşma) ulaşabileceğimize inanıyoruz.

Derin düşünürlerin ve şairlerin dünyasında, belki de hiç kimsenin sözleri Mevlana’nınkiler kadar derin bir yankı bulmamıştır yüzyıllar boyunca. Bugün, sadece bir mirası anmak için bir araya gelmiyoruz, aynı zamanda insanlığa bıraktığı, dinleme sanatına dayanan zamansız felsefeyi kutlamak için bir araya geliyoruz.

Bu yolculuğa çıkarken, Mevlana’nın dinleme konusundaki öğretilerinden ilham alarak, kalbimizin kulağıyla dinlemenin bir arada yaşamanın derin anlamını ifade etmeye çalışacağım.

Eğer Kalbimizin Kulağıyla Dinlersek

Bugün dünyamızın karşılaştığı tüm sorunların önlenebileceğine inanıyorduk. Mevlana’dan ilham alarak, bu konuda dünya genelinde farkındalık yaratmaya, cömert dinleme yöntemlerini yaymaya, bu dinleme biçimi üzerine akademik çalışmaları artırmaya ve faydalarını kanıtlamaya kendimizi adadık.

Kendimizi, birbirimizi ve doğayı dinleyebilirsek, ancak o zaman birlikte yaşayabileceğimize inanıyorduk.

Dünyanın bugün karşılaştığı en büyük salgının, kalbimizin kulağıyla kendimizi dinleme yeteneğimizin eksikliğinden kaynaklandığını düşünüyoruz; kutuplaşma, ayrımcılık, ırkçılık ve gerçek bağlantılar kuramama durumu, birbirimizi dinlemek için gösterdiğimiz niyet, sabır ve hoşgörünün eksikliğinden doğuyor; ve karşılaştığımız iklim krizi, doğayla kopmuş bağlantılarımızdan ve onun bir parçası olduğumuzu kabul etmememizden kaynaklanıyor.

Mevlana der ki: “Gözle görülür, kulakla işitilir. Anlayışa, zanna uyan bir delil arıyorsanız, dinleyin.”

Ben, kendimizi, birbirimizi ve doğayı dinleme konusunda cömert bir kültürü yaymayı ve farkındalık yaratmayı hedefleyen V Vakfı’nın kurucu direktörüyüm.

Ve dinlemeyi, sadece duymak değil, kalbimizle, tüm duyularımızla dinlemeyi kastederek anlıyoruz.

 

Öncelikle, Kendimizi Cömertçe Dinlemek

Eğer kendimizi cömertçe dinleyebilirsek, depresyon, yalnızlık hissi ve yüksek anksiyete gibi sorunların üstesinden gelebileceğimize inanıyoruz.

Mevlana der ki: “Eğer [kabuklarını] kırarsan, içe döner; o güzel özün/hakiki benliğinin hikayesini dinlersin.”

Zihinsel sağlık sorunları, yalnızlık ve anksiyete, özellikle pandemi sonrasında, dünyada karşılaşılan en büyük sağlık krizi olarak ortaya çıkmaktadır. Japonya ve Birleşik Krallık gibi ülkeler, bu soruna odaklanan bakanlıklar kurmuştur.

Bu durum, dünya genelindeki gençler için özellikle önemli bir sorundur. Türkiye’de Konda tarafından yapılan bir çalışmaya göre, geçtiğimiz yıl üniversite öğrencileri, ilk kez, istihdam ve gelecek kaygılarının ardından en büyük ihtiyaçlarının zihinsel sağlıkla ilgili olduğunu belirtmişlerdir.

Kendimizi göstermeye, görünmeye, kendimizi ifade etmeye teşvik ediliyoruz. Konuşmayı öğreniyoruz ve sunum teknikleri üzerine kurslar alıyoruz. Ancak, kendimizi dinlemeyi, iç seslerimizi anlamayı ve duymayı bilmiyoruz. İçimizdeki sesleri duymak, sessizliğimizde kalmak ve hem içimizdeki güzelliği hem de karanlığı kabul etmek cesaret ister.

Mevlana der ki: “Bir süre müzik dinledik; şimdi ruhun büyülendiği müziği dinleyelim.”

Biz, sosyal değişim yaratmayı hedefleyen liderler ve sosyal girişimcilerle çalışıyoruz. Kendilerini merhametle ve sezgisel bir şekilde dinleyebilen değişim yaratıcıları, başkalarının bakış açılarını anlayabilir, daha bütünsel bir görüş kazanabilir ve kendilerinin dışına çıkarak sosyal ve çevresel zorluklara merhametli, sürdürülebilir çözümler üretebilirler.

“Bir ceviz kabuğunun içinde sesler vardır, ama biri neden yağında ses arar? Onun sesi kulağa uygun değildir. Onun sesi ruhun kulağında gizlidir. Aksi takdirde, içinde böyle güzel bir ses varken, kim kabuğun gürültüsünü dinler ki?”

Birbirimizi Cömertçe Dinlemek

Mevlana’nın öğretilerine dayanarak, cömertçe dinlemenin birlikte yaşamanın tek yolu olduğuna inanıyoruz. Kutuplaşma, ırkçılık ve diğerleştirme, zamanımızın en büyük sorunlarıdır; çünkü farklı bakış açılarını dinlemeyi tolera edemiyoruz. Birlikte yaşamak için ‘cömert dinleme’ öneriyoruz. Cömert dinlemeyi, dinlerken sadece zihninizi değil, kalbinizi de devreye sokmak olarak tanımlıyoruz. Dinlemeyi sadece kulaklarımızla değil, tüm duyularımızla yapmak. Kendimizi, başkalarını veya çevremizi dinlerken önyargılarımızın, yargılarımızın ve eksikliklerimizin farkında olmak.

Mevlana der ki: “Dinlemeyen, inatçılığı nedeniyle sağır kalan bir kişi, yüz konuşmacıyı etkisiz bırakır.”

Size bir pasaj okumak istiyorum:

“Kararan ortamda görmek imkânsız olduğundan, herkes filleri elleriyle hissetmeye çalışıyordu. Bir kişi, elini filin hortumuna koyduğunda, bunun bir boru gibi olduğunu söyledi. Diğer bir kişi, filin kulağına ulaştığında, bunun bir ventilatör gibi hissedildiğini fark etti. Bir başka kişi, filin bacağını hissetti ve ‘bana göre, fil bir sütun gibi’ dedi. Başka birisi, filin sırtında elini gezdirerek, ‘bu fil bir taht gibi’ dedi. Böylece, her kişi, yalnızca dokunduğu kısımdan veya başkalarından duyduğu şeylerden dolayı fili tanıyordu. Yorumları, bakış açıları nedeniyle farklılık gösteriyordu. Eğer herkes birer mum olsaydı, söylediklerinde bir farklılık olmazdı.”

Mevlana, dünyayı farklı açılardan görmemizi sağlayan hikayeler anlatır; bizlere, bir bütünün parçaları olduğumuzu hatırlatır. Başkalarının gördüğünü göremediğimizde, onların yanlış olduğu anlamına gelmediğini ve bu çeşitli bakış açıların hem içimizde hem de başkalarında bütünü tamamladığını belirtir.

Mevlana der ki: “Asla hiçbir kişiyi küçümseme.”

Dinleme, çoğu zaman göz ardı ettiğimiz bir beceridir. Hepimiz dinlemeyi bildiğimizi düşünürüz, ancak uyarıcılar, yayınlar ve verilerle dolu bir dünyada, sesimizi bulmaya, görüşümüzü ifade etmeye ve bir duruş almaya odaklandığımızda, sağlıklı bir diyalog için temel bileşeni kaçırıyoruz. Sürekli bağlantı halindeyiz, çeşitli kanallar, cep telefonları, WhatsApp ve sosyal medya aracılığıyla giderek daha fazla insanla iletişim halindeyiz. Ancak, bağlantılarımızın kalitesini düşünmüyoruz. Gerçek bağlantılar kurmak, samimi ilişkiler geliştirmek için dinleme becerisine ihtiyacımız var.

Çünkü Mevlana der: “Kalpten kalbe giden bir yol vardır.”

Cömert dinleme, bir kişinin konfor alanından çıkması, bulundukları yankı odalarından veya ideolojik sığınaklardan kasıtlı olarak ayrılmaları ve kendilerine meydan okuyabilecek görüşleri, fikirleri ve deneyimleri dinlemek için aktif bir çaba göstermeleriyle ortaya çıkar.

Çünkü “kulak dinlerken, nitelikler değişir.”

Kutuplaşma, toplumlarımızı aşırı sağcı söylemlerle, ırkçılıkla ve savaşla bölerken, cömert dinlemenin önemini göz önünde bulundurmalıyız. Gerçek kapsayıcı demokrasi, ancak dinleme yeteneğiyle mümkündür. Mevlana bunu yüzyıllar önce söyledi. İnsanlar insan kalır. Özleri değişmemiştir. İfade özgürlüğünü anayasalarla koruyoruz, ancak bu, insanların birbirlerini dinlemeden bağırdığı bir kültür yaratır. Ancak, cömertçe dinlemeyi amaçladığımızda,

“Musa da senin içinde, Firavun da. Bu iki düşmanı kendinde ara.” Görebiliriz ki, hem iyi hem de kötü hepimizde mevcuttur.

Cömertçe dinlemek, birlikte yaşamanın temel taşıdır; çünkü bu, birbirimizi anlamamızı, empati kurmamızı ve derin bağlantılar oluşturmamızı sağlar.

“İster Hintli, ister Türk, ister Arap olsun. / Şekline veya rengine bakma; kararlılığına, niyetine bakın. / karaysa bile, eğer senin niyetini paylaşıyorsa… on ‘ak’ de, çünkü seninle aynı renktir. Renksizliğe ulaşırsan (kıymetli olana ulaşmısındı); orada Musa ve Firavun da barışır.’ der Mevlana.

Eğer Doğayı Cömertçe Dinlersek

“Bu ağaçlar yer altında insanlara benziyor; toprak diyarından ellerini uzatmışlar. İnsanlara yüzlerce işaret gönderiyorlar; kulakları olanlara sözler söylüyorlar. Yeşil dilleri ve uzun elleriyle, toprağın kalbinden sırlar açığa çıkarıyorlar.”

Bugün iklim kriziyle boğuşan, bu konuda farkındalık yaratmaya çalışan ve çocuklarımızın geleceğinin tehlikede olduğunu görenler, Mevlana’nın öğretilerini dinlemeye istekli olanlardır. Çünkü doğayı dinlemek ve kapımızda duran krizi önlemenin yolu, cömertçe dinlemekle başlar. Mevcut sorunlara kısa vadeli çözümler aramak veya yalnızca karbon ayak izimizi azaltmaya çalışmak yerine, doğayla olan ilişkimizde köklü bir değişim yapmalıyız.

“Eğer ovaya gidersen, ovadan şakalar duyarsın; bahçeye gelirsen, palmiye ağaçlarından hikayeler dinlersin.”

Şu anda, farklı yaratıkların dünyayı bizden çok farklı şekillerde algıladığını anlatan bir bilim insanı tarafından yazılmış bir kitap okuyorum. Biz insan merkezli bir dünyada yaşıyoruz; gördüğümüz ve hissettiğimiz şeylerin tek gerçeklik olduğunu düşünüyoruz. Ancak bir yarasa, dünyayı bizden çok farklı algılar; karanlık ona karanlık değildir. Bir köpek, odada çantanızın içinde bir sandviçi hissedebilirken, biz gözlerimizle göremediğimiz şeylerin var olmadığına inanma eğilimindeyiz.

“Sessiz ol ve bahçeden, kuşlardan gelen yeni haberleri dinle.”

Cömert dinleme, kendimize, birbirimize ve doğaya açık bir zihinle, merhametle ve önyargı ya da ajanda olmaksızın dinleme pratiğidir. Ufkumuzu genişletme, içgörü ve aydınlanma elde etme, derin bölünmelerin ötesinde empati ve anlayış yaratma yeteneği ve isteğidir.

Doğayı, tüketim için istismar etmek ya da kaynaklarından faydalanmak için değil, birlikte yaşamak için dinlemeliyiz. Ağaçlarla, örümceklerle, aslanlarla, fillere, üzümlere ve kuzgunlara ancak doğanın egemenleri değil, onun bir parçası olduğumuzu kabul ederek birlikte yaşayabiliriz.

“Ey bahçıvan, dikkatli ol ve dinle, içten içe ağaçların feryatlarını işit; etrafında yüzlerce varlık sessizce ağlıyor ve feryat ediyor, yüzlerce varlık.”

Cömert dinleme, sadece aklınızla değil, kalbinizle dinlemekle ilgilidir. Merakla doğayla bağlantı kurmak, rüzgarın sesini, sessizliği duymakla ilgilidir. Bir ağacın neden meyve vermediğini, toprağın neden içten içe kuruduğunu hissetmekle ilgilidir.

“Hayat, zıtların uyumundan başka bir şey değildir.”

Cömertçe dinlemek, birlikte yaşamanın temel taşıdır; çünkü bu, birbirimizi anlamamızı, empati kurmamızı ve kendimizle, birbirimizle ve çevremizle derin bağlantılar oluşturmamızı sağlar.

Cömert dinleme, rahatsızlıkla yüzleşme cesaretini gerektirir, önyargılı düşünceleri bir kenara bırakmayı ve her etkileşime alçakgönüllülük ve merakla yaklaşmayı gerektirir. Bu şekilde dinlediğimizde, yalnızca kendi yaralarımızı iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda başkalarının teselli ve bağlantı bulabileceği bir alan yaratırız.

Bugün için hazırlanırken paylaşmak istediğim üç düşünce belirdi:

1. Cömert dinleme, birlikte yaşamanın ve bireylerin ve toplumların büyümesinin anahtarıdır; çünkü birliği, empatiyi ve anlayışı teşvik eder.
2. Mevlana’nın dinleme konusundaki öğretileri, yüzyıllar önce olduğu kadar günümüzde de geçerlidir ve cömert dinlemenin kalıcı önemini hatırlatır.
3. Birlikte yaşamak için, cömertçe dinlemek üzere kalplerimizi açma cesaretini toplamalıyız.

Geliniz, cömertçe dinlemeye çalışalım, Mevlana’nın ruhunda. Bunu yaparak, dünyamızın kopmuş parçalarını yeniden birleştirebilir, daha derin bağlantılar kurabilir ve “vuslat” kavramında kapsanan derin özgürlüğe yaklaşabiliriz.

Ve Mevlana’nın sözleriyle bu konuşmamı sonlandırıyorum: “Dinleyiciler uykuya dalmış, konuşmayı kısa kes. Ey konuşan, suyun üzerine fazla yazma.”

Benim söyleyeceklerim bu kadar.